Psikoloji

0.0/5 rating (0 votes)

• Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travmatik bir yaşantı/olay sonucunda kişinin yaşadığı kaygı bozukluğu tepkisidir. Hayatın doğal akışında aksamaya sebep olan, günlük rutini bozan, yoğun bir stres etkisinin hissedildiği, yaşamsal tehdit içeren, kayıp ve yaralanmaya neden olan, ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen, ruhsal ve bedensel bütünlüğü tehdit altında hissettiren, korku, dehşet ve çaresizlik duyguları yaratan, genellikle kontrol edilemeyen ve öngörülemeyen,kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olaylar travmatik yaşantılar olarak kabul edilir.

Bu tür olayların kişi üzerinde ruh ve beden açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakmasına ise travma denir. Örneğin trafik kazası, doğal afetler , taciz, yaşamı tehdit eden bir hastalığın tanısının konması, tehlikeli bir olaya tanık olmak gibi kişinin başa çıkma yeteneğini aşan olaylar ruhsal açıdan travmatik olaylar arasında yer almaktadır. Travmatik yaşantılar bazen kişinin bire bir maruz kaldığı bir deneyim olabileceği gibi, yakınının yaşadığı ya da çevresinde gelişen, haberdar olduğu bir olay sonucu da gözlemlenebilir.

TSSB en sık gözlemlenen belirtiler; • Yeniden yaşantılama: Kişinin yaşadığı travmatik deneyimin anılarından kurtulamaması, travmatik olayı elinde olmadan tekrar tekrar anımsaması ya da yeniden yaşantılıyor gibi hissetmesi, kabuslar görmesi ve bu durumda yoğun psikolojik sıkıntı yaşıyor olması,• Kaçınma: Travmayı hatırlatan kişilerden, olaylardan ya da aktivitelerden uzak durması, olayın bazı bölümlerini hatırlayamaması• Aşırı uyarılmışlık: Uyku problemleri, konsantrasyonda zorlanma, dikkat problemleri, öfke patlamaları, ufak seslere irkilmesi

Yaşanılan olayın üzerinden 1 aydan fazla vakit geçmesine rağmen travmatik deneyimin kişinin üzerinde bu gibi bir çok fiziksel, duygusal ve bilişsel belirtiler bırakması bireylerin bir psikolog ya da psikiyatriste baş vurması gerektiğine işaret eder. Psikoterapötik tedaviler arasında bilişsel-davranışçı terapi ve EMDR yaklaşımı travma tedavisinde faydalı görünmektedir.

• Obsesif Kompulsif Bozukluk

Kaygı bozuklukları arasında çok sık rastladığımız ve kişinin yaşam kalitesini bir hayli düşüren, halk arasında takıntı hastalığı olarak bilinen, takıntılı düşüncelerin günlük yaşamımızı etkileyecek, günlük aktivitelerimizi kısıtlayacak düzeye gelmesi durumunda OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK denir.

Kişinin istemi dışında aklına gelen imgelere, zihninden uzaklaştıramadığı takıntılı düşünce ve dürtülere obsesyon denir. Kişi bu düşüncelerin mantıkdışı olduğunu değerlendirebilir ancak bu düşüncelerin yarattığı yoğun sıkıntı halinden zihnini uzaklaştıramaz. Bu takıntılı düşüncelerin verdiği rahatsızlığı gidermek için kişinin kendini yapmak durumunda hissettiği zihinsel ya da davranışsal eylemlere ise kompülsiyon denir. Kişi akılndan geçen rahatsız edici düşüncelerin gerçekleşmeyeceğini ya da mantıksız olduğunu bilse dahi bu davranışları sergilemenin önüne geçemez ve etrafındaki kişilere bu düşünceleri söylemekten çekinir. Obsesif kompulsif bozukluk yaşayan kişilerde sık görünen alt başlıklar arasında temizlik, kontrol, simetri, din, cinsellik ve toplama yer almaktadır.

Kişinin yaşamının her alanını yoğun bir biçimde etkileyen, işlev kayıplarına yol açan bu hastalığın yapılan araştırmalar sonucu biyolojik ve çevresel faktörler ile ilişkili olabileceğini ve her 100 kişiden 2-3’ünde görüldüğü saptanmıştır. Bahsettiğimiz bu tür takıntılı düşünceleri zihinden uzaklaştırmak mümkün olmuyor, günlük işlevlerini etkiliyor ise bireyin bir psikoloğa ya da psikiyatriste başvurması gerektiğine işaret eder. Psikoterapötik tedaviler arasında bilişsel-davranışçı terapi yaklaşımının OKB tedavisinde etkili olduğu bilinmektedir.

• Çift Terapisi

Çift Terapisi, değişim ve gelişimi sağlamak adına, evli olan ya da olmayan çiftlerin karşılaştıkları sorunları çözüme kavuşturmayı hedefleyen psikoterapinin bir dalıdır.

Eşler arasında zaman zaman yaşanılan çatışmalar, zorlu ve sıkıntılı dönemler bazı dönemlerde destek almadan da atlatılabilrken, bazı dönemlerde çözümsüz hissedilebilir ve bir profesyonel tarafından desteklenmeye ihtiyaç duyulabilir. Bu çatışmalı süreçlerin ele alınarak sorunların çözülebilmesi,uzun vadeli çözüm yolları üretilebilmesi ve sonrasında da yaşanabilecek bazı zor durumlarla baş edilebilmesini sağlayabilmek çift terapisinin temel amacları arasında yer almaktadır. İlişkiniz içerisinde yaşanılan her tür sorun, çift terapisi ile çalışılabilmektedir.

Aile ve çift terapisi uygulamalarının farklı yöntemleri vardır. Bazı özel durumlarda terapist çiftleri tek tek görmeyi tercih ederken, ağırlıklı olarak çiftlerin bir arada görülmesi tercih edilmektedir.

• Ayrılık ve Kayıp Yası

Yas denince sevilen birinin ölümü akla gelmektedir. Ancak duygusal ilişkilerdeki ayrılık, boşanma, iş kaybı, iflas etme, göç etme, emekli olmak da önemli kayıplardan olup ölüm nedenli kayıplarda olduğu gibi yas meydana getirirler. Ayrılık ve kayıp hallerinde ilk birkaç hafta yas etkisi oldukça fazladır. Bu süreçte bedensel, ruhsal, sosyal, düşünsel ve duygusal alanlarda etkilenmeler söz konusu olur.

Yas, telafisi mümkün olmayan, yaşamı derinden etkileyen bir ayrılık ve kayıp karşısında, verilebilecek doğal bir tepkidir. Yas Sürecinde Verilen Tepkiler(Ayrılık ve kayıp yas belirtileri birlikte verilmiştir): Baş ağrısı, göğüs ağrısı, yutkunma güçlüğü, bulantı, kusma, kabızlık veya ishal, nefes darlığı, çarpıntı, adet düzensizlikleri, kaslarda seyirme, kasılmalar, uyku düzensizlikleri, halsizlik ve yorgunluk gibi bedensel tepkiler. Kayıp bir ölüm ise; ölümü inkar etme, ölen kişinin hala yaşadığını, var olduğunu hissetme, sesini duyma, hayalini görme, ruhsal tepkiler. Üzüntü, ağlama, özlem, öfke, sıkıntı, güvensizlik, tedirginlik, aklını yitireceği-delireceği korkusu, hayata karşı ilgi ve istek kaybı, zevk alamama, umutsuzluk ve karamsarlık, yalnızlık, çaresizlik gibi duygusal tepkiler. Kendini suçlama, kendine kızma, pişmanlık, kararsızlık, dikkatini toparlamakta zorlanma, bellek sorunları gibi bilişsel/düşünsel tepkiler. Amaçsızca aşırı hareketlilik, insanlardan uzaklaşma ve görüşmek istememe, kaybedilen kişinin eşyalarına, bulunduğu yerlere aşırı yönelme veya bunlardan uzak durmaya çalışma, mezara sık gitme veya gidememe, alkol ve/veya ilaç kullanma, cinsellikle ilgili değişiklikler gibi tepkiler verilebilmektedir.
Belirtmek gerekir ki; Oluşan yas tepkileri, kişiden kişiye, durumdan duruma ve ilişkiden ilişkiye farklılık gösterebilmektedir.

• Kişilik Bozuklukları

Bireyin kendine özgü ve başkalarından ayırt edilmesine yol açan uyum özelliklerine kişilik denebilir. İnsanların duygu, düşünce, algılama, tutum ve davranış bakımından farklılığı, onların kişiliğini belirler. Her bir insan için az çok değişmezliği bulunan ve kişiliği meydana getiren duygu, düşünce, algılama, tutum ve davranış özellikleri, doğum öncesi, sonrası ve çocukluk çağındaki fiziksel ve ruhsal koşullar ve öğrenme etkenleriyle biçimlenir.

Kişilik bozukluğu ise, belli bir kültürdeki ortalama bir insanın algılama, düşünme, hissetme ve özellikle başkaları ile ilişki kurma biçiminden kalıcı, aşırı ya da önemli sapmalar gösterilmesidir. Kişilik bozukluğunun tam tanımını yapmak güçtür. Tedaviye genellikle oldukça dirençli olan kişilik bozuklukları yalnızca kişiye değil çevresindekilere de bunaltılı anlar yaşatır. Diğer psikiyatrik bozukluklar ile birlikte bulunduğunda tedavi daha da güçleşir.10 tip kişilik bozukluğu incelenir ve bunlar A, B ve C olmak üzere üç kümede toplanır.

A Tipi Kişilik Bozuklukları

Paranoid Kişilik Bozukluğu: Başlıca özelliği başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlayıp sürekli bir güvensizlik ve kuşkuculuk gösterme örüntüsüdür.
Şizoid Kişilik Bozukluğu: Başlıca özelliği sürekli toplumsal ilişkilerden kopma ve başkalarıyla birlikte olunan ortamlarda duyguların anlatımında kısıtlı kalma örüntüsüdür.
Şizotipal Kişilik Bozukluğu: Başlıca özelliği yakın ilişkilerde birdenbire rahatsızlık duyma ve yakın ilişkilere girebilme becerisinde azalma ile belirli, toplumsal ve kişilerarası yetersizliklerin yanısıra bilişsel ya da algısal çarpıklıkların ve alışılagelenin dışında davranışların olduğu yaygın bir örüntünün olmasıdır.

B Tipi Kişilik Bozuklukları

Antisosyal Kişilik Bozukluğu: Başlıca özelliği başkalarının haklarını saymama, başkalarının haklarına saldırma ile giden yaygın bir örüntü olmasıdır. Bu tanı 18 yaşından önce konmaz (18 yaşından önce Davranım bozukluğu tanısı kullanılır).
Narsistik Kişilik Bozukluğu: Üstünlük duygusu, beğenilme gereksinimi ve empati yapamama temel özellikleridir. Benlik saygıları kolay zedelenebilir.
Histriyonik Kişilik Bozukluğu: Hemen her alanda aşırı duygusallık ve ilgilenilme arayışı vardır. Görece olarak kadınlarda daha sık gözlenir.
Borderline Kişilik Bozukluğu: Kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüselliğin olduğu sürekli bir örüntü vardır.

C Tipi Kişilik Bozuklukları

Çekingen Kişilik Bozukluğu: Toplumsal ketlenmenin, yetersizlik duygularının ve olumsuz değerlendirilmeye aşırı duyarlılığın olduğu sürekli örüntüdür.
Bağımlı Kişilik Bozukluğu: Uysal ve yapışkan davranışa ve ayrılma korkusuna yol açacak biçimde, aşırı bir düzeyde kendisine bakılma gereksiniminin olduğu sürekli bir örüntüdür.
Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu: Düzenlilik, mükemmelliyetçilik ve kontrol koyma üzerine aşırı kafa yormanın sürekli olduğu bir örüntüdür. Kin,düşmanlık, rekabetçilik, zamana karşı yarışmak gibi özellikleri bu kişilikle örtüşür.

• Uyum Bozukluğu ve İlişkili Sorunlar

Uyum bozuklukları ruhsal toplumsal zorlanmaya neden olan durumlara gösterilen kısa süreli uyumsuz tepkilerdir. Ruhsal sıkıntı, sosyal-çevresel zorlanmalar yaşama ve bazen davranışsal bozuklukların varlığı gibi, bir bozukluk olmanın çok genel koşullarını karşılamaktadır. Uyum Bozukluğu'nun geleneksel ve kültürel bir temeli vardır; bu tür bozuklukların bütün sosyal gruplarda evrensel olduğu bildirilmektedir. Uyum bozukluğunun zorlanmaya neden olan etmenin ortadan kalkmasının hemen ardından sona ermesi ya da eğer devam ederse yeni bir uyumun ortaya çıkması beklenir. Zorlanmaya neden olan etmenler doğal afetler ve saldırıya uğrama gibi travmatik nitelikteki olaylardan çok, genellikle günlük yaşamda sık görülebilen iletişim problemleri, sevgiliden ayrılma, iş değişikliği veya ekonomik zorluklar gibi sıradan olayları içermektedir.

Uyum bozukluğunda; kişilik yapısı, ailesel ve genetik etmenler, aile istismarı, aşırı koruyuculuk, erken ayrılık anksiyetesi ya da çocukluk çağındaki ruhsal bir zedelenme ve son zamanlarda yaşanılan olumsuz yaşam olayları gibi değişik faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Uyum bozukluğunun tanımında ‘‘uyum bozukluğu zorlanmaya neden olan bir durumu takip eder’’ ifadesi bulunmakla birlikte, belirtiler hemen başlamayabilir. Zorlanmaya neden olan etmen ile belirti gelişimi arasındaki süre üç aya kadar uzayabilir. Depresif duygu durum, intihar düşünceleri, ağlama, umutsuzluk, üzüntü, sinirlilik, huzursuzluk, öfke, sosyal normlara ve kurallara uymama, sosyal izolasyon, uykusuzluk, iştahsızlık, kilo kaybı en sık görülen belirtilerdir. Ortaya çıkan belirtiler insan ilişkilerini ve mesleki işlevselliği bozacak kadar ağırdır.

Uyum bozukluğu belirtileri şunlardır:

  • Zorlanmaya neden olan durumlarla karşılaştıktan 3 ay içinde gelişmesi ve tanımlanabilir bir zorlanmaya cevap olarak duygusal ve davranışsal semptomların gelişmesi.
  • Bu semptomların veya davranışların klinik olarak anlamlı olması, bunun için aşağıdaki bir veya ikisinin kanıtlanabilir olması - Zorlanmanın yoğunluğunun veya şiddetinin dışında belirgin sıkıntı hali, dışsal faktörler etkileyebilir ve kültürel faktörler semptomun şiddetini ve sunumunu etkileyebilir. - Sosyal yaşam, iş yaşamı ve diğer fonksiyonlarda belirgin bozulma olabilir.
  • Diğer mental bozukluk kriterlerine uymayan stresle ilişkili bozukluk ve bu bozukluğun önceden var olan bir mental bozukluğun alevlenmiş olmaması,
  • Semptomların normal kayıp görünümünde olmaması,
  • Zorlanma ile karşılaşıldığında veya bunun sonuçları bittikten sonra, semptomların 6 aydan daha fazladır sürmemesi.
  • Uyum bozukluğunun deprese duygudurum ile giden, anksiyeteli duygudurum ile giden, karışık anksiyete ve depreseduygudurum ile giden, davranım bozukluğu ile giden, karışık duygu ve davranım bozukluğu ile giden ve belirlenmemiş tipte olmak üzere klinik alt tipleri vardır.

• Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Kaygı, stresli durumlara normal bir insan tepkisidir. Herkes zaman zaman endişeli veya kaygılı hisseder. Fakat kaygı bozukluğu olan insanlar için bu korkular ve endişeler geçici olmamakta, zamanla daha da kötüye gidebilmektedir. Anksiyete bozuklukları, bir kişinin iş yerinde, okulda ve sosyal durumlarda çalışma becerisini ciddi biçimde bozabilir. Anksiyete, bir kişinin aile bireyleri ve arkadaşları ile olan ilişkilerini de etkileyebilir. Anksiyete bozuklukları hem yetişkinlerde hem de çocuklarda yaygındır.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan insanlar, olumsuz duygu ve durumlara karşı özellikle daha fazla tepkiler verirler. Çoğu zaman, insanlar bu olumsuz tepkilerle başa çıkmaya çalışarak, onları endişelendiren durumlar veya deneyimlerden uzak durmaya çalışırlar. Ne yazık ki, kaçınma geri tepebilir ve kaygıyı daha da arttırabilir.

Birçok tür anksiyete bozukluğu olmasına rağmen, araştırmaların çoğunun benzer temel süreçler tarafından yönlendirildiğini ileri sürmektedir. Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan kişiler ise, sürekli, aşırı ve duruma uymayan endişe yaşarlar. Bu aşırı endişe yaşamlarını engelleyebilecek düzeydedir. Bu kişiler hep en kötü sonucu düşünür ve yaşamları kontrollerinin dışındaymış gibi hissederler. Endişelerinin fazla olduğunu bilseler bile denetleyemez ve bir türlü sakinleşemezler.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun tanılanmasında şu belirtiler aranır;
En az 6 ay süreyle hemen her gün ortaya çıkan, birçok olay ya da etkinlik hakkında (işte ya da okulda başarı gibi) aşırı anksiyete ve üzüntü (endişeli beklentiler) duyma.
Üzüntüyü kontrol etmeyi zor bulma.
Huzursuzluk, aşırı heyecan duyma ya da endişe.
Kolay yorulma.
Düşüncelerini yoğunlaştırmada zorluk çekme ya da zihnin durmuş gibi olması.
İrritabilite.
Kas gerginliği.
Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta ya da sürdürmekte güçlük çekme ya da huzursuz ve dinlendirmeyen uyku) gibi belirtilerdir. Ayrıca fiziksel bir hastalık varmışçasına, kas, eklem ve baş ağrısı, yutma güçlüğü, titreme ve seğirmeler, sıcak basması, terleme, kızarma, bulantı gibi fiziksel yakınmalar da eşlik edebilir.
Yaygın anksiyete bozukluğunun yaşam boyu görülme sıklığı %5-6’dır. Başka bir deyişle, her 100 kişiden 5-6’sı yaşamlarının herhangi bir zamanın bu rahatsızlığı yaşayabilir. Yaşla birlikte kaygı duyarlılığı artar. Yaşlılıkta en sık görülen anksiyete bozukluğudur.
Yaygın anksiyete bozukluğunun yaşam boyu sıklığı kadınlarda %7,7 ve erkeklerde %4,1’dir. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere göre 2 kat fazladır.

• Panik Bozukluğu

Kişide başka hiç bir neden yokken birden bire başlayan göğüs ağrısı, göğüste sıkışma, çarpıntı, nefes alamama, terleme, titreme, üşüme ya da ürperme, bazen de bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, dengesizlik; düşecek ya da bayılacakmış gibi olma, uyuşma ya da karıncalanma gibi belirtiler ortaya çıkaran “Panik atakla” başlar. Panik ataklar; aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Bu durum kişiyi dehşet içinde bırakır.

O an kalp krizi geçirdiğini ya da felç geçirmekte olduğunu zannederek yoğun bir ölüm korkusu ya da felç olma korkusu yaşar. Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik, kendisini ya da çevresini bir garip ya da değişik hissetme gibi duyguların ortaya çıkmasıyla, kontrolünü kaybetmeye, aklını yitireceğine ya da çıldırmaya başladığını düşünerek kendisine ya da çevresindekilere bir zarar vermekten korkmaya başlar.

Panik Bozukluğu; Tekrarlayıcı beklenmedik Panik Atakları ile ataklar arasındaki zamanlarda başka Panik Ataklarının daha olacağına ilişkin sürekli bir kaygı duyma, Panik Ataklarının “kalp krizi geçirip ölme”, “kontrolünü yitirip çıldırma” ya da “felç geçirme” gibi kötü sonuçlara yol açabileceği inancıyla sürekli üzüntü duyma ya da Ataklara ve olası kötü sonuçlarına karşı önlem olarak (işe gitmeme, spor, ev işi yapmama, bazı yiyecek ya da içecekleri yiyip içmeme, yanında ilaç, su, alkol, çeşitli yiyecekler taşıma gibi) bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü ruhsal bir rahatsızlıktır.

RANDEVU AL