Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz

0.0/5 rating (0 votes)

• Öksürük



ÖKSÜRÜK ÖNEMLİ HASTALIKLARIN BELİRTİSİ OLABİLİR

Öksürük solunum hastalıklarının en sık görülen belirtilerinden biridir. Polikliniklere, hastaların % 3-40'ı öksürük yakınması ile başvururlar. Hastaların büyük çoğunluğu kadındır. Öksürük basit bir viral enfeksiyonun belirtisi olabileceği gibi, ciddi bir hastalığın veya yaşamı tehdit eden bir durumun habercisi de olabilir. Oysa ki sigara içen ve öksürüğü olan kişilerin birçoğu bu durumun normal kabul ederek hekime başvurmaz. Öksürüğün, hem tıbbi hem de sosyal önemi vardır. Öksürüğe bağlı bayılmalar, özellikle sürücüler için, az da olsa ölümcül sonuçlara yol açabilmektedir. Sık öksüren insanlar ziyaretlerden, sosyal aktivitelerden kaçınırlar ve izole hayatlar yaşarlar.

Öksürük basitçe solunum yollarının temizlenmesini sağlayan reflekstir. Öksürük, akciğerleri aspirasyondan korur ve alt solunum yollarına yabancı maddelerin girişini engeller, artmış bronşiyal sekresyonların atılmasını sağlar. Enfeksiyonların toplumda yayılmasına ve önemli miktarda sağlık harcamasına yol açması gibi olumsuz etkileri söz konusudur. Öksürük birçok nedenle ortaya çıkabileceği için ayırıcı tanısı zordur. Hastaya yaklaşımın belki en önemli aşaması hastadan iyi bir öykü alınmasıdır..

Akut öksürük, 3 haftadan kısa süren öksürüktür. En sık nedeni soğuk algınlığıdır. Soğuk algınlığına virüsler (en sık rhinovirüs, coronavirüs, parainfluenza, RSV, adenovirüs ve enterovirüs) yol açar. Soğuk algınlığı kendiliğinden iyileşebilmektedir, çoğu zaman tedavi gerektirmez. Nadiren pnömoni, sol kalp yetmezliği, pulmoner emboli gibi yaşamı tehdit eden nedene de bağlı olabilir. Subakut öksürük, 3-8 hafta arasında süren öksürüktür. En sık neden enfeksiyondur. Astım, sinüzit, devam eden allerjen ve irritan maruziyeti ise diğer sık rastlanan nedenlerdir. Kronik öksürük, 8 haftadan daha uzun süren öksürüktür. Kronik öksürük önemli bir morbidite (hasta olma oranı) nedenidir ve yaşam kalitesini etkilemektedir. Bu nedenle tedavi edilmesi gereken klinik bir durumdur. Erişkin yaş grubunda görülme oranı %3-40'tır. Göğüs hastalıkları polikliniklerine yapılan başvuruların % 10-38'i kronik öksürük nedeniyledir.

Çocukluk çağında, tekrarlayan öksürüklerin çoğu viral kaynaklı olsa da, okul öncesi ve ilkokul çağı çocukların %10'unda soğuk algınlığı ile ilişkisi olmayan ve hışıltısız persistant öksürük mevcuttur. Çocukluk çağı hışıltısız öksürüğünün en önemli nedeni ebeveynlerin sigara içimine bağlı oluşan ev içi hava kirliliğidir. Anne ve babası sigara içen 11 yaş altı çocuklarda, kronik öksürük görülme sıklığı % 50'lere ulaşmaktadır. Erişkinlerde kronik öksürük en sık nedeni "sigara içimi"dir. Sigara içilen süre ve tüketilen sigara miktarı arttıkça balgamlı öksürük görülme sıklığı da artar. Sigara içmeyen erişkinlerde kronik öksürük en sık nedenleri postnasal akıntı sendromu (PNDS), gastroözefagial reflü hastalığı (GÖRH), astım ve hipertansiyonda hastalarının aldığı anjiyotensin konverting enzim inhibitör (ACEI) grubunda olan ilaçların kullanımıdır.

Postnasal akıntı sendromu, burun akıntısının genizden boğaza doğru akması sık sık boğazı temizleme ihtiyacı ve çoğu zaman burun akıntısı ya da burun etrafında dolgunluğu ifade etmektedir. Hastaların % 20'si bu durumun farkında olmayabilir. Sigara içmeyen erişkinlerde kronik öksürük nedeni % 24-29 astımla ilişkilidir. Hışıltılı solunum, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi, kronik öksürük nöbetleri başlıca belirtilerdir. Öksürük genellikle kurudur, gece görülür. Daha az görülen ise öksürük varyant astma, öksürüğün tek semptom olarak görüldüğü astım olarak kabul edilir.

Gastroözefagial reflü (GÖR) mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçışı anlamına gelir. GÖR hastalığı göğüste yanma, ağza acı su gelmesi, belirgin mide yakınmaları, kronik öksürük ve seste boğuklaşma başlıca belirtileridir.. GÖR hastalığı toplumun % 20'inde görülür. Anjiyotensin konverting enzim inhibitörler, (ACEI) kalp yetmezliği, hipertansiyon, miyokard enfarktüsü vb. tedavisinde kullanılır. ACEI kullanımında kronik öksürük %19 görülür. Tedavide İlacın kesilmesi yeterlidir. Hasta Bina Sendromu günümüzde kronik öksürük nedenlerinden biridir. Binaların havalandırna şekli ve hava kaynaklı kirleticiler, iş stresi, binalarda bulunan mikroorganizmalar ve çeşitli organik bileşimler hasta bina sendromuna yol açar. Erişkinlerin %9'unda bilinen bir solunum sistemi hastalığı olmadığı halde kronik öksürük görülür.

Obez ve depresif belirtilere sahip bu hastalarda kronik psikojenik öksürükten söz edilebilir. Kronik öksürük yapan diğer nedenler arasında allerjik nedenler, mesleki maruziyetler, bazı irritan mekanizmalar, solunum sistemindeki iyi veya kötü huylu kitleler, akciğerlerin interstisyel hastalıkları, bazı irritan mekanizmalar vb. sayılabilir. Sigara için yada içmeyin öksürük yakınmanız varsa lütfen bir hekime başvurun. Öksürük; basit, tedavi gerektirmeyen bir nedene bağlı olabileceği gibi mutlaka tedavi gerektiren ve erken teşhisin hayat kurtardığı ciddi bir hastalığın belirtisi de olabilir.

• Alerjik Astım

 


ALLERJİK ASTIM:
Astım, hava yollarını döşeyen mukoza denilen zarların genetik ve çevresel tetikleyicilerle şişmesiyle hava yollarında daralma sonucunda meydana gelir. Son yıllarda sıklığı artmaktadır. Türkiye’de astım çocuklarda % 5, erişkin % 6 oranında görülür.

Astım tanısı için öncelikle hastadan iyi bir öykü alınması gerekir. Solunum yoluyla alınan allerjenler ve irritanlar bu maddelere duyarlı kişilerde, nöbetler halinde gelen hırıltı ve ıslık sesi, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi ve öksürüğe yol açar. Yakınmalar gece ve/veya sabaha karşı görülür, kendiliğinden veya ilaçlarla tamamen yada kısmen düzelir. Astım yaşam boyu süren bir hastalıktır. Yakınmalar genellikle belirli bir mevsim veya ortamla ilişkilidir. Yakınmaların hiç olmadığı hastaların tamamen normal olduğu dönemler de olabilir.

Astımı tamamen yok etmek mümkün değildir fakat kontrol altında tutulabilir. Astım tedavisinde hasta eğitimi çok önemlidir. Sonra tetikleyici faktörlerin ortamdan uzaklaştırılması, eşlik eden hastalıkların tedavisi ve en son da ilaç tedavisi ile kontrol altında tutulmaya çalışılır

• KOAH, Astım, Bronşektazi (Obstrüktif Akciğer Hastalıkları)

Bir çok bilinen roman ve filmde, elde sigara öksüren, nefesi daralan, veya maden-fabrika ortamlarında yüzü gözleri is içinde kişiler, eserin bir yerinde fon oluşturur. Bu insanları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Reşat Nuri Güntekin, Kemalettin Tuğcu, Charles Dickens veya Cronin’in romanlarında kolayca bulabilirsiniz. Genellikle fakir insanlardır, öksürmelerini kanıksamışlardır, durumlarının hastalık olduğunu bile düşünmezler. Günümüzde bu kabullenme artık aşılmış durumda, insanlar nefesdarlığı, öksürmek ve rahatsız edici balgam çıkarma ile yaşamak istemiyorlar. Dünya üzerindeki genel sağlık rakamlarına göre, KOAH beşinci önemli ölüm nedenidir. Sigara içme yaygınlığına bakarak, gelecek yıllarda daha üst sıralara tırmanacağını söylemek falcılık olmayacaktır.

Eskiden kronik bronşit, müzmin bronşit denilen durum, günümüzde Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı yani KOAH olarak isimlendirilmektedir. Sigara ana nedendir ama belli özel durumlarda hiç sigara içmeyenlerde de görülür. Kötü çalışma koşulları, köylerimizde eviçinde açık ocakta, kötü kuzine ve sobalarda ısınma ve yemek yaparken, sürekli duman solumak ve sigara içilen ortamda bulunmak, KOAH hastalığına yol açabilir. Birbirini takip eden iki yılın, en az üçer ayında, öksürüp balgam çıkarmaya başlamak, bu hastalığın ilk dönemidir. Eğer sigarayı bırakıyorsanız, burada kalabilir. Ama sigaraya veya neden olan yaşam koşullarınıza devam ettiğiniz sürece, yakınmalarınız ilerleyecektir. Sonuçta yılın her günü öksüren, balgam çıkaran, nefesdarlığı çeken birisi olmak işten değil. Her zaman, bu durumu olumlu yönde etkileyecek tek müdahale, sigarayla ilişkinizi kesmektir. Sorun mesleğiniz ve çalışma koşullarınızsa durum bazen çok daha zordur.

Hastalık genellikle orta yaştan sonra, daha sık erkeklerde, ama kırsal kesimde yaşamları ile ilgili olarak hanımlarda da görülür. İleri dönemde kalp yetmezliği gelişir, sık zatürre ve bronşit atakları eşlik eder.

BRONŞEKTAZİ.
Bronşların aşırı genişlemesi şeklinde tanımlanabilecek olan bronşektazi hastalığı, neredeyse astım ve KOAH kadar sık görülmesine karşılık yeterince araştırılmamıştır. Halen, hangi ilaçların etkili olabileceği konusunda yeterince bilgi yoktur.

Bronşları normalden genişlemiş olan bronşektazi hastalarında, genellikle başlıca şikayetler sık öksürük ve balgam çıkarma yakınmasıdır. Bazı hastalar her gün balgam çıkarabilirler. Hatta 24 saatte çıkardıkları balgam miktarı bir su bardağından fazla olabilir.

Balgamda kan görme de bronşektazi hastalarında sık görülen bir şikayettir. Bu kanama, balgamın içindeki çizgi şeklinde olabileceği gibi, durdurulmakta zorlanılan fazla miktarda bir kanama şeklinde de olabilir. Bronşektazi akciğer hastalıkları içerisinde ağızdan kan gelme şikayetine en sık yol açan hastalıktır.

Hastalık ilerlerse hastalarda ileri derecede nefes darlığı da gelişebilir. Bu sebeple hastaların düzenli olarak Göğüs Hastalıkları Uzmanı tarafından solunum fonksiyon testleri ile kontrolü gereklidir.

Bronşektazi hastalarının tedavisinde en önemli konu, hasta bir bronşit atağı geçirdiğinde uygun antibiyotikle tedavi edilmesidir. Uygun antibiyotiği seçebilmek için Göğüs hastalıkları Uzmanı daha önceden yapılmış balgam incelemelerinden yararlanacaktır.

Atakların tedavisinden belki de daha önemli olan, hastanın sık atak geçirmesine engel olmaya çalışmaktır. Bunun için hastalar, mutlaka düzenli olarak her gün kendilerine özel düzenlenmiş solunum fizyoterapisi tekniklerini uygulamalıdır

• Akciğer Kanseri

Akciğer Kanseri tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz açısından da önemli bir sağlık sorunudur. Hastalığa tanı konulduğunda % 75’i ileri evrededir. Hastaların ancak % 10-15 kadarı erken evre yani ameliyata uygun hastalardır.

Ülkemizde 2013 yılında teşhis konulmuş 34.000 civarında yeni akciğer kanseri varken toplam vaka sayısı 59.000 civarındadır. Yılda akciğer kanseri nedeniyle ölen hasta sayımız da 21.000 civarındadır. 2009 yılındaki rakamlara baktığımızda 25.000 yeni vaka, 50.000 toplam vaka ve 14.500 civarında akciğer kanserine bağlı ölüm ölüm olduğu görülür. Yani 5 yılda akciğer kanseri tanısı alan hasta sayısında % 40 civarında bir artış söz konusudur. Ölümler ise, % 50’ye yakın artış göstermiştir.
Erkeklerde 100 binde 70 olan kaba görülme oranı kadınlarda 100 binde 10 civarındadır. Yani akciğer kanseri erkekleri daha fazla etkilemektedir. Ancak kadın ve erkekler arasındaki bu farkın en büyük sebebi ülkemizde erkeklerin kadınlardan yaklaşık 3 kat daha fazla sigara alışkanlığının olmasıdır. Son yıllarda sigara içen kadınların artması nedeniyle oranlar değişmeye başlamıştır.

Akciğer kanserli hastalarımızın % 53’üne kemoterapi uygulanırken, % 30’una da radyoterapi (ışın tedavisi) uygulanmıştır. Ülkemizde akciğer kanserli hastalar için yapılan harcama, 2013 yılında 550 milyon TL’ye ulaşmıştır.

Sonuç olarak, önlenebilir hastalıklardan biri, belki de en önemlisi olan akciğer kanserinin %95 oranda sebebi tütün ve tütün mamulleri kullanımıdır. Hem hastalarımızın çok sıkıntılı bir süreç yaşadığı, hem de çok pahalı tedavilere rağmen, hala ölümcül bu hastalıktan korunmak amacıyla sigaraya hiç başlamamak, içenlerin bırakması ve düzenli kontrollerini yaptırması çok önemlidir.

• Zatürre (Pnömoni)

PNÖMONİ (ZATÜRRE)
Zatürrenin tıbbi adı pnömonidir. Akciğerin iltihabıdır. Bakteri, virüs, mantar gibi çeşitli mikroplarla oluşabilir. En sık görülen, hekime başvurmaya neden olan, en fazla ölüme yol açabilen hastalıklar arasındadır. Özellikle çocuklarda, 65 yaş üstü yaşlılarda, kronik bir hastalığa sahip olanlarda (böbrek, şeker, kalp veya akciğer hastalığı gibi), sigara kullananlarda, bağışıklık sistemini baskılayan bir hastalık veya ilaç kullanımı varlığında daha sık görülür. Toplumda gelişen pnömoniler (TGP), tüm dünyada hastane başvurularının, tedavi giderlerinin, iş-okul günü kayıplarının ve ölümlerin önemli bir kısmından sorumludur.

Günümüzde antibiyotiklerin yaygın kullanılmasına ve etkin bağışıklama politikalarına bağlı olarak infeksiyon hastalıklarından ölümler giderek azalmakta iken toplumda gelişen pnömoniler halen yüksek hastalık ve ölüm nedenidir. Pnömoni, İngiltere ve ABD'de ölüm nedenleri arasında 6. sırayı; infeksiyonlara bağlı ölümler arasında ise 1. sırayı almaktadır. Ayakta tedavi edilen hastalarda ölüm oranı %1-5 iken, hastanede tedavi edilen olgularda oran %12'ye, yoğun bakım desteği gerektiren hastalarda ise %40'a ulaşmaktadır. Ülkemizde alt solunum yolu infeksiyonları, ölüm nedenleri arasında %4.2 ile 5. sırada yer almaktadır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda pnömoniden ölüm oranının hastalığın ağırlığı ile ilişkili olarak %1 ile %60 arasında değiştiği ve hastanede tedavi edilen pnömonilerde oranın belirgin daha yüksek olduğu (%10.3-60) gösterilmiştir.

• Akciğer Zarları Arasında Sıvı Toplanması (Plörezi)

PLÖREZİ
Biri akciğerin dış yüzünü diğeri ise göğüs duvarının iç yüzünü saran 2 akciğer zarı (plevra) arasında kalan potansiyel boşlukta sıvı birikmesi olarak tanımlanan plörezi, birçok akciğer ve akciğer dışı hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar. Normalde bu 2 plevra yaprağı arasında kayganlığı sağlayacak çok küçük miktarda sıvı mevcuttur. Bu sıvı akciğerin dış zarından salınır ve esas olarak akciğerin dış yüzünü örten iç zardan geri emilir. Yani plevra boşluğunda sürekli bir sıvı hareketi olmakla beraber salınan ve geri emilen sıvı denge halinde olduğundan sıvı miktarı yaklaşık 20 mililitre(ml) düzeyinde sabit kalmaktadır. Birçok akciğer ve akciğer dışı hastalığa bağlı olarak salınan sıvı miktarında artma ya da geri emilimde bir blokaj meydana geldiğinde, bu denge bozularak plevra boşluğunda sıvı miktarı artar ve plörezi adı verilen klinik tablo ortaya çıkar.

Plöreziye neden olan akciğer hastalıkları
Verem, akciğer ve akciğer zarı kanseri, zatürre, pulmoner emboli, sarkoidoz, akciğer absesi gibi birçok akciğer hastalığı sıklıkla plöreziye neden olmaktadır.
Ülkemizdeki gibi verem sıklığının yüksek olduğu bölge ve ülkelerde, plörezinin başlıca nedeni verem hastalığıdır. Verem hastalığı nedeniyle ortaya çıkan plöreziler her yaş grubunda görülmekle birlikte daha çok genç erişkinlerde karşımıza çıkar. İleri yaş grubundaki hastalarda, plevrada sıvı birikimine yol açan başlıca hastalık akciğer kanseridir. Akciğer kanserinde kanser dokusunun doğrudan komşuluk yoluyla plevrayı istila etmesi ya da kan dolaşımına kaçan kanser hücrelerinin kan yoluyla plevraya yerleşmesi neticesinde ortaya çıkan plevral hastalık sıvı birikimine neden olmaktadır.

Yine bakteri ve virüslere bağlı ortaya çıkan pnömoni hastalığında plörezi bir komplikasyon olarak gelişebilir.

Ülkemizde olduğu gibi asbest ve doğada bulunan bazı minerallerle temasın yüksek olduğu bölgelerde, bu maddelere bağlı olarak gelişen akciğer zarı kanseri de çoğunlukla plevra boşluğunda sıvı birikmesine yol açmaktadır.

• Tüberküloz (Verem)

Tüberküloz Nedir?
Mycobacterium tuberculosis isimli bakterinin solunum yollarından vücuda girmesi ile özellikle akciğerlerde yaygın iltihap gelişmesine neden olan Tüberküloz, halk arasında Verem Hastalığı olarak da bilinen bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Aktif akciğer ya da gırtlak veremi bulunan hastalar tüberküloz mikrobunun kaynağı olarak görülür ve mikrop hasta kişilerin solunum yolundan nefes verme, öksürme ya da hapşırma yoluyla ortama yayılır. Bu ortama giren sağlıklı kişiler Mycobacterium tuberculosis isimli mikrobu solunum yoluyla alır ve hastalık bu şekilde yayılmayı sürdürür.

Tüberküloz Belirtileri Nelerdir?
Tüberküloz mikrobu ile karşılaşan kişiler aylar boyunca hiçbir belirti göstermeksizin sağlıklı yaşamlarına devam edebilir. Bu dönemde kişinin bağışıklık sistemi Mycobacterium tuberculosis bakterisi ile savaşarak hastalığın gelişmesini önlemeye çalışır. Ancak bağışıklık sisteminin yeterli direnci gösteremediği durumlarda tüberküloz mikropları aktif hale gelir ve verem hastalığı ortaya çıkar. Hastalığın başlangıcından itibaren gözlenen verem belirtileri şöyle sıralanabilir:

• 15 günden uzun süren öksürük şikayeti,
• Yüksek ateş, gece terlemesi,
• Şiddetli göğüs ağrısı,
• İştahsızlık, hızlı kilo kaybı,
• Halsizlik, yorgunluk,
• İlerleyen dönemlerde kanlı balgam görülmesi.

Verem Hastalığının Nedenleri Nelerdir?
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyadaki bütün hastalıkların yüzde 2,5'ini, önlenebilir ölümlerin ise yüzde 26'sını tüberküloz hastalığı oluşturmaktadır. En yaygın görüldüğü yerler Güney ve Doğu Asya ile Afrika kıtaları olsa da dünyanın tüm kıtalarında ve tüm ülkelerinde görülen tüberküloz, yılda 9,2 milyon kişinin verem hastalığı ile karşılaşmasına neden olur.

Yapılan araştırmalar tüberküloz hastalığında görülen artışların yoğun göçlere ve AIDS hastalığının görülme sıklığına bağlı olarak geliştiğini gösterir. Sanayileşme ile artan göç oranı hastalığın bulaşıcılığını kolaylaştırırken AIDS hastalığına bağlı olarak zayıflayan bağışıklık sistemi de kişinin tüberküloz mikrobuna karşı savunmasını azaltır. Dünyada verem hastalığının görülme oranının en yüksek olduğu yer olan Sahra Güneyi Afrika, AIDS hastalığının da en sık ortaya çıktığı kıta olarak bilinir. Bu durum verem hastalığının AIDS gibi bağışıklık sistemini etkileyen sağlık problemlerine bağlı olarak ortaya çıkabileceğini kanıtlar niteliktedir.

Verem Tanısı Nasıl Konur?
Hastalığın şikayetleri ile birlikte tüberküloza işaret eden akciğer grafiği, verem hastalığını akla getirir ancak kesin tanı için balgam kültürü alınmalı ve Mycobacterium tuberculosis bakterisinin varlığı incelenmelidir. Hastadan alınan balgam örneği laboratuvar ortamında incelenir ve bakterinin mikroskobik yöntemle görülmesi ile kesin tanı konulabilir.

Özellikle öksürük şikayetinin sigara, soğuk algınlığı gibi farklı nedenlere bağlanması, kişinin doktor kontrolüne gitmesini geciktirir ve hastalığın büyük oranda ilerlemesine neden olur. Verem hastalığı kişi kadar toplumu da etkileyen ve halk sağlığını tehdit eden ciddi bir hastalık olduğu için toplum tüberküloz konusunda bilgilendirilmeli, belirtileri doğru şekilde değerlendirebilmeli ve "Verem Nedir?" sorusunun cevabı hakkında gerekli bilgi sahibi olmalıdır. Doğru teşhis ve etkili tedavi uygulamasının yapılabilmesi için belirtilerin ilk andan itibaren önemsenmesi ve göğüs hastalıkları uzmanı tarafından detaylı muayene edilmesi gerekir.

Verem Hastalığı Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Tüberküloz tedavisi için geliştirilmiş olan ilaçlar, hastalığın başlangıç evresinde yüksek oranda iyileştirici etki göstererek kişinin sağlığına hızlı şekilde kavuşmasını sağlar. En etkili tedavi uygulamasını sunan dört farklı ilaç çeşidi bulunur. Bu ilaç uygulamaları ile hastaların neredeyse tamamı son derece başarılı bir şekilde tedavi edilir.

İlaç tedavisi için belirlenen süre en az altı ay olmakla birlikte hastalığın şiddetine, toplumda görülme sıklığına, kişinin yaşına ve diğer hastalık öykülerine göre tedavi süresi değişik gösterebilir. Etkili tedavinin sağlanabilmesi için belirtilerin doğru değerlendirilmesi ve erken teşhis ile hastalığın kontrol altına alınması önemlidir. Eğer siz de tüberküloz belirtileri gösteriyor ya da sıklıkla kalabalık ortamlarda bulunuyorsanız, mutlaka belirti takibi yapmanız ve uygun sıklıkta doktor kontrolüne gitmeniz gerekir.

• İnterstisyel Akciğer Hastalıkları

İNTERSTİSYEL AKCİĞER HASTALIKLARI (Akciğerlerin sertleşmesi)
Bu grup hastalıklar ilk defa Hamman ve Rich'in 1935 yılında tanımladıkları ilk olgu ile dikkat çekmiştir. O günden sonra, değişik derecede akciğer sertleşmesi ile seyreden çok sayıda hastalık tanımlanmıştır. İnterstisyel akciğer hastalığı adıyla tanımlanan bu hastalık grubuna yaklaşık olarak 150 kadar hastalık dahildir.

Bu hastalıkta akciğerler daha katı bir yapıya dönüşür ve esnekliğini kaybeder. Bu nedenle hastalarda nefes darlığı gelişir. Halk arasında akciğer sertleşmesi diye bilinen interstisyel akciğer hastalıklarının hangi sıklıkta görüldüğüyle ilgili çok fazla araştırma yoktur. Türk Toraks Derneği'nin 2013 yılında yayınlanan araştırmasına göre bu hastalık grubunun yıllık görülme oranı ülkemizde yüzbinde 25.8 olarak hesaplanmıştır. Bu araştırma uluslarası bilimsel bir dergiye yayınlanmıştır (Clin Respir J 2014;8:55-62).
Bu hasta grubu 4 alt gruba ayrılabilir; Sebebi bilinenler (kollajenozların akciğer tutulumu, pnömokonyozlar gibi), granülomatöz hastalıklar (sarkoidoz, hipersensitivite pnömonileri gibi), idiopatik interstisyel pnömoniler ve nadir görülen diğerleri.

İdioaptik pulmoner fibrozis (İPF), idiopatik interstisyel pnömoniler grubunda yer alan 7 hastalıktan en sık görülenidir. Türk Toraks Derneği'nin çalışmasında ülkemizde tüm diffüz parankim akciğer hastalıklarının yaklaşık %20'sinin İPF olduğu saptanmıştır. Sebebi bilinmeyen bu hastalıkta ne yazık ki tedavi konusunda da etkili bir seçenek yoktur. Bu hastalıkta ortalama yaşam süresi yaklaşık 2.8 yıl olarak bildirilmiştir.

• Akciğer Embolisi (Pulmoner Emboli)

Akciğerlerin temel görevi, vücuda alınan oksijenin kana geçmesini, kandaki karbondioksitin de dışarı atılmasını sağlamaktır. Pulmoner yani akciğere ait arter (atardamar) ve dallarının, bir kan pıhtısı ile tıkanmasına “pulmoner tromboemboli” (PTE) denir. Bu pıhtının en sık kaynağı bacaktaki derin toplardamarlardır.

Tıkanıklığın akciğer dolaşımını büyük ölçüde aksattığı olgularda birden tansiyon düşer ve hasta şok durumuna girebilir. Bu durum çok sık olmamakla birlikte meydana geldiğinde hayatı tehdit edicidir.

Hastalığın en sık belirtileri; ani başlayan nefes darlığı, batıcı göğüs ağrısı, kan tükürme, çarpıntı, hafif ateş ve bazen de bacaklarda şişlikle birlikte ağrı olmasıdır.

Bazı risk faktörlerinin varlığında bu hastalığın ortaya çıkma ihtimali artar;
• Kan pıhtılaşmasına neden olan genetik hastalıklar (ailede bu tür bir hastalık varlığı)
• Uzun süre yatak istirahatı (örneğin bel fıtığı nedeniyle yatak istirahatı)
• Uzun süren seyahat
• Kanser hastalığı
• Son bir-iki ayda ameliyat geçirmek (özellikle ortopedik cerrahi)
• Travma
• Bayanlarda doğum kontrol hapı, hormon tedavisi kullanımı
• Gebelik
• Şişmanlık
• Kronik kalp ya da akciğer hastalığı olanlar
• İnme geçirenler

Tedavi edilmediğinde ölüm olasılığı %30 lara kadar ulaşabilen, her yıl 1000 kişiden birinde ortaya çıkan bu hastalıkta, özellikle yukarıda sayılan risk faktörleri olanların ani başlayan nefes darlığı ve ani başlayan göğüs ağrısı şikayetleri olduğunda göğüs hastalıkları uzmanının bulunduğu en yakın acil birime başvurmaları hayat kurtarıcı olabilir.

• Horlama ve Uyku Apne Sendromu

 


UYKU APNE:
Horlama erişkin insanların yaklaşık olarak % 40’ında görülmektedir. Daralan üst hava yollarından geçen havanın oluşturduğu titreşimler horlamaya neden olur. Bazen de hava yollarında tam tıkanmaya bağlı nefes durması oluşur. Uykuda 10 saniye üzerinde nefes durması apne olarak tanımlanır. Hastada apne varlığı genellikle partneri tarafından fark edilir ve çoğu hasta ne horlamasının ne de apnelerinin farkında değildir. Apnelere bağlı gece derin uykunun azalması nedeniyle gündüz aşırı uyku hali gelişir. Apne sırasında kandaki oksijen basıncı düşmeye başlar ve dokulara taşınan oksijen miktarı azalır.

Uyku apne sendromu uykuda tekrarlayan apneler ile karakterize sıklıkla kan oksijen düzeyinde azalmayla görülen bir sendromdur.

Uyku apne sendromu neredeyse vücudumuzdaki tüm sistemleri olumsuz etkileyerek çok ciddi sağlık problemlerine yol açmaktadır. En fazla kalp ve dolaşım sistemine ait sorunlara neden olur. Hipertansiyona, İskemik kalp hastalığına ve myokard enfarktüsüne, kalp yetmezliğine, kalp ritm bozuklukları ve ani ölüme neden olabilir.

Hastalarda sürekli bir yorgunluk ve halsizlik, konsantrasyon güçlüğü, hafıza kaybı, dikkat azalması, sabah baş ağrıları, gece sık idrara çıkma, gece terlemesi, okul ve iş yaşamında performans azalması, , erkek hastalarda cinsel fonksiyon bozukluğu, sürekli kilo alma eğilimine yol açar.

Kesin tanı, uykuda polisomnografik inceleme (PSG:uyku testi) yapılarak kolaylıkla konulabilir. Hafif vakalarda kilo verme gibi genel önlemler alınarak, ağız içi araçlar kullanırlarak yada cerrahi tedavi ile sorun çözülebilir. Ancak orta ve ağır vakalarda CPAP veya BIPAP denilen cihaz kullanımı gerekmektedir.

• Uyku Laboratuvarı (Polisomnografi)

POLİSOMNOGRAFİ (UYKU TESTİ)
Polisomnografi, uyku bozukluklarının teşhisi için yapılan bir testtir. Sıklıkla; uykuda solunum durması ve horlama ile gözlenen uykuda solunum bozukları varlığının araştırılması için kullanılsa da, uykuda hareket bozuklukları, uyku terörü, uyku felci, narkolepsi, parasomni gibi daha nadir görülen durumlar tesbitinde de kullanılır. Göğüs hastalıkları hekimi, sizde uyku apne sendromu olduğundan şüphelendiyse, polisomnografi yapılmasını isteyecektir.

Polisomnografi (uyku takip testi), ciddi psikiyatrik bozukluğu olanlarda, zihinsel engeli olanlarda ve yüksek ateşi olanlarda uygulanmamalıdır. Bu test gece boyunca solunumunuzun, beyin dalgalarınızın, kalp atışlarınızın, vücut hareketlerinizin, horlamanızın, kandaki oksijen düzeyinizin ölçüldüğü bir testtir. Bunun için de vücudunuzun bazı yerlerine elektrotların yerleştirilmesi gerekir. Başınıza, ağız ve buruna, göğse, boyuna, parmak ucuna ve bacaklara küçük alıcılar yerleştirilir. Bu ağrısız bir işlemdir. Alıcılar yerleştirildikten sonra normal uyku saatinize göre yatağınıza yatıp uyumanız beklenir.

Odalar hastanın konforunu sağlayacak şekilde hazırlanmış olmalıdır. Elektrotların yerleştirilmesini kolaylaştırmak için hastaların gelmeden önce duş alması, erkeklerin traş olması gereklidir. Bağlantı kabloları hastaları rahatsız etmeyecek şekilde ayarlanır, hastalar bu şekilde rahatlıkla uyuyabilmektedir. Uyumanız için herhangi bir ilaç verilmez. Gece boyunca bir uyku teknisyeni sizi ve bütün kayıtlarınızı takip edecektir. Bu nedenle herhangi bir ihtiyaç durumunda teknisyen, odanıza gelerek size yardımcı olacaktır.

Sabah uyandığınızda tüm bağlantılar çıkarılır ve evinize ya da işinize dönebilirsiniz. Daha sonra doktorunuz kayıtlarınızı inceleyecek, polisomnografi raporu hazırlayacaktır. Test sonucuna göre gerekli tedavi yöntemi belirlenecektir. Eğer uyku probleminiz varsa ve doktorunuz size polisomnografi yaptırmanızı önerdiyse, bu testi yaptırarak uyku bozukluğunuzun nedenini öğrenebilir ve zamanında tedavi olarak sağlıklı bir uyku uyuyabilirsiniz. Sağlıklı bir uyku, sağlıklı bir yaşam demektir.

• Bronkoskopi İşlemleri

Bronkoskopi gırtlak bölgesinden sonraki solunum yollarını ve akciğerleri incelemek, tanı ve tedavi için bir takım işlemler, girişimler yapmak kullanılan bir tür endoskopi yöntemidir. Endo iç, skopi bakma, görme demektir, yani vücudun içine bakılmasıdır. Bronko bronş kelimesi yani hava yolları anlamında olup bronkoskopi kelime olarak hava yollarının içine bakma demektir.

Bronkoskopi işlemi başlıca iki amaçla yapılır. Birincisi tanısal bronkoskopi, ikincisi tedavi amaçlı (terapötik) bronkoskopidir. Bazen tanı amaçlı yapılan bronkoskopi sırasında küçük tedavi işlemleri yapılabileceği gibi bazen de tedavi amacıyla yapılan bronkoskopi sırasında tanısal örneklemeler alınması da söz konusu olabilir. Bronkoskopi başlıca solunum yolları ve akciğerleri ilgilendiren hastalıkların tanı ve tedavisi için yapılır. Bronkoskopi, diğer tanı yöntemleri ile kesin tanı konamamış olan solunum yolu ve akciğer hastalıkları ve diğer yöntemlerle açıklanamayan kronik öksürük, kanlı balgam, ses kısıklığı gibi solunumsal yakınmalar varlığında yapılır.

Bronkoskopi acil, hayat kurtarıcı olarak veya acil olmayan, seçimli (elektif) şartlarda yapılabilir. Yaşamsal tehlike söz konusu değilse en az 4-6 saat tam açlık şarttır. Acil bir durum yoksa hekim birçok nedenden dolayı işlemi en uygun bir zamanda yapmak isteyebilir. Bronkoskopi, yapılacak girişimlere, hastalığın ve hastanın durumuna göre lokal anestezi ve/veya bilinçli sedasyon veya genel anestezi altında uygulanabilir. İşlem sırasında ağrı hissedilmez. Hastanın yaşadığı başlıca zorluk ilaçlarla kolaylıkla bastırılabilen öksürük ve nefes darlığı hissi olup çoğu hasta bu zorlukları hatırlamaz. Bronkoskopi işlemi kişi oturur veya yatar durumda iken burun veya ağız yolundan gönderilen, bronkoskop denen bir takım tıbbi cihazlarla yapılır.

• Solunum Fonksiyon Testleri

Nefes darlığı ile başvuran bir hastaya SFT yapılarak nefes darlığının nedenleri anlaşılabilir. Bu nedenlerden en sık görülen ve halk arasında en bilenenleri astım ile KOAH ‘tır. Bu hastalıklarda hava yolları dar olduğu için akciğerlere giren havanın çıkmasında sorun vardır. Hasta nefesini verirken ıslık sesi gibi sesler çıkabilir.

Bir diğer hastalık grubunda akciğerin hava alma kapasitesi azalır. Akciğerde sertleşme ve büzüşme (fibrozis) ile giden bu hastalıkların en sık görülenleri; sarkoidoz, idiopatik pulmoner fibroz (IPF) gibi hastalıklardır. Ayrıca Romatizmal hastalıklar, bazı ilaçlar ve meslek hastalıkları da akciğerleri etkileyip, sertleşmeye yol açarak nefes darlığı oluşturabilir. Bu hastalarda akciğere giren hava miktarı azalmıştır ve bir iş yaptıklarında nefes nefese kalırlar.

Nefes almamızı sağlayan kaslarda güçsüzlük yaparak nefes darlığına yol açan polimyozit, Gullian-Barre, myastenia gravis gibi hastalıklarda akciğerlere yeterli hava giremez. Solunum fonksiyon testleri yaparak bu hastalıkları birbirinden ayırt etmek mümkündür.

• Torasentez

TORASENTEZ (AKCİĞERDEN SU ALMA İŞLEMİ)
Akciğeri saran iki zar tabakası arasında biriken sıvıdan tanı ve/veya tedavi amaçlı örnek alınması işlemine torasentez denir,

Akciğer zarları arasındaki sıvı toplanma nedenlerinden bazıları şunlardır:
-Zatürre (pnömoni) ve akciğer tüberkülozu (verem) gibi enfeksiyonlar
-Kalp yetmezliği,
-Akciğer kanseri veya akciğere yayılım gösteren kanserler,
-Böbrek hastalıkları
-Karaciğer hastalıkları
-Romatizmal hastalıklar
Yukarıda sayılan durumlarda doktorunuz gerekli görür ise torasentez işlemi ile akciğer zarları arasında biriken sıvıdan örnek alabilir.

Torasentez nasıl yapılır?
İşlem öncesi hastalıklarınız, kullandığınız ilaçlar, bilinen allerjiniz varsa mutlaka hekiminize bildirmelisiniz. Hekiminiz size işlemin nasıl yapıldığına dair bilgi verecektir. Bu işlem için aç kalmanıza gerek yoktur.

Hasta bir sandalyeye ya da muayene masasına sırtı hekime dönük şekilde oturur ve iki kolunu yukarı kaldırarak bir yastığa ya da sandalyeye yaslar. Örnek alınacak taraf hekimce belirlendikten sonra steril gazlı bez ve antiseptik solüsyonla silinir. Sıvı alınacak tarafa iğne ile lokal anestezi uygulandıktan sonra , yine steril bir iğne ile sıvı alınır. Hasta bu sırada hafif bir ağrı duyabilir. Bu işlem 10-15dk kadar sürer. Ancak boşaltma amaçlı yapılıyorsa daha uzun sürebilir. Torasentez sırasında hasta kıpırdamamalıdır. Işlem sonrası steril gazlı bez ile bası uygulanıp flaster yapıştırılır. En geç 24 saat sonra flaster ve gazlı bez çıkartılır. Bu sürede banyo yapılmaması uygundur.

• Alerji Testleri

Deri “Prick” Testi (SPT: Skin Prick Test):
Yakınmaları bir solunum ya da besin alerjisinin varlığını düşündüren olgularda uygulanan bir testtir. Test solunum yolu ve besin allerjileri, lateks, ya da besinlerle doğrudan ( “fresh prick”) uygulanmaktadır. Yöntem antijen deriye damlatıldıktan sonra, lansetle hafifçe kaldırılıp bırakılması temeline dayanır. Testin değerlendirmesi 15 dakika sonra yapılır. Testten önceki 1 hafta boyunca antihistaminik ve 1 ay boyunca sistemik steroid tedavisi almamış olmanız ve almanız halinde de doktorunuzu bilgilendirmeniz gerekmektedir.

Patch (yama) testi:
Egzemanın alerjik olup olmadığını ve eğer alerjense hangi alerjen maddelere karşı geliştiğini tespit etmeye yarayan bir testtir. Şüpheli maddeleri içeren alerji yapmayan bantlar deriye yapıştırılır. 72 saat (3 gün) sonra doktor tarafından tekrar değerlendirilir. Bu süre zarfında banyo yapılmaz, güneşlenilmez, aşırı terlemeye yol açan aktivitelerden kaçınılır ve bantlar yerinden oynatılmaz. Eğer bir maddeye karşı alerjiniz varsa o bölgede kızarıklık, kabarıklık, su toplaması gibi bulgular görülür. Test süresince kortizonlu ilaçlar ve kaşıntı giderici antihistaminikler kullanılmaz. Test öncesinde de iki hafta süreyle kortizonlu krem ve haplar kullanılmaz.

İntradermal İlaç deri testi:
Bazı bireylerde bazı ilaçların kullanımı sonrası nefeste daralma ve hırıltı, göğüste sıkışma hissi, öksürük, gözlerde kaşıntı,burun ve boğazda kaşıntı, hapşırık, burun tıkanıklığı veya akıntısı, deride kızarıklık ve kaşıntı, dudaklarda ve göz kapaklarında şişme, tansiyon düşüklüğü ve alerjik şok gibi alerjik durumlar oluşabilmektedir. Bu durum, bu bireylerin ilaç kullanımını sınırlamaktadır. Bu testler ilaçlara bağlı alerji tanımlayan hastalara, ihtiyaçları doğrultusunda kullanabilecekleri uygun bir ilaç seçeneği bulma amacı ile veya ilaç alerjisini kesinleştirmek için, deride uygulanır. Alerji ve Klinik İmmünoloji uzmanı hekimler tarafından gerekliliğine karar verilir ve uygulanır.

Doktorunuz sizde ilaç alerjisi düşünüyor ve içinde bulunduğunuz durumlar nedeni ile ilaç ihtiyacı içinde olduğunuz düşünüyorsa; size etkili ve emniyetli bir ilaç seçeneği bulmak amacı ile veya ilaç alerjisi tanınızı kesinleştirmek için bu
testleri yapacaktır. Bu ilaçlar ile de düşük oranda da olsa alerjik durum gelişme olasılığı olduğu için mutlaka test yapılarak önerilmelidirler.

RANDEVU AL